17. yüzyılda yaşamış olan Ahmedi Hani’nin doğum ve ölüm tarihleri tam olarak bilinmiyor. Ağrı Dağı İshakpaşa ve Doğubeyazı'ta yaşadığı yüzyılın hak dostu,barış elçisi olarak bilinen Ahmed-i Hani ne yazık ki bugün farklı coğrafyalarda yeterince tanınmıyor.
Bütün insanların kardeşlik duyguları içerisinde yaşamasını dile getiren (Şeyh) Ahmed-i Hani yaşadığı dönemde kendi dilini yani Kürtçeyi kullanmış ve telif ettiği Kürtçe eserlerle insanları hakka, hakikate, birlik ve beraberliğe davet etmiş.
Dini eğitim gören Hani; Kürtçe, Arapça, Farsça ve Türkçe biliyor, eserlerini Kürtçe olarak yazıyordu. 14 yaşında yazmaya başlayan Ahmedi Hani, eğitimini bitirdikten sonra öğretmen olarak hayatını sürdürdü. Mutasavvıf şair Hani, Doğubeyazıt’da bir okul açarak dersler verdi. İnsanı merkez alan Ahmedi Hani, bölgenin ileri gelenlerinden her zaman istediği eğitim desteğini alamadı. Aşkları birçok dile çevrildi. Doğruluğu, iyiliği, suçsuzluğu, zayıflığı ve çaresizliği Mem ile Zin'in karakterlerinde, kötülüğü, ikiyüzlülüğü, fitneyi, fesatçılığı ve dalkavukluğu Beko'nun karakterinde toplayan Ahmedi Xani'nin Kürtçe yazdığı bu eseri, Arapça, Farsça, Fransızca ve Rusça'ya çevrildi.
Hayatını Doğubayazıt’ta geçiren Hani Baba’nın tanıtımı için sadece birkaç yurt ve camiiye isminin verilemesinden öteye geçilememesi de düşündürücü.
Prof. Dr. Soysaldı, büyük şahsiyetler arasında saydığı Ahmed-i Hânî’yi şöyle anlatıyor:
“Toplumda insanlarla iç içe yaşamış olan Şeyh Ahmed-i Hânî, insanların problemleriyle ilgilenmiş ve toplumda yaşanan sıkıntı ve problemlerin halkla ilgilenmemekten ve halkın sahipsiz kalmasından kaynaklandığını belirtmiştir. Bu sıkıntı ve problemlerden kurtulmanın yolunu ise iki maddede toplamıştır:
1. İnsanların birlik ve beraberlik içerisinde olmaları,
2. Birbirlerine destek olup yardımlaşma ve dayanışma içerisinde bulunmaları.
Ahmed-i Hani’nin hiçbir zaman Kürt, Türk, Arap ayırımı (ırk ayırımı) yapmaksızın herksin birlik ve beraberlik içerisinde yaşaması gerektiğini anlatmıştır. Eserlerinde de bunları anlatmıştır. Herkesin birlikte kardeşçe ve Müslüman’a yakışır şekliyle yaşamasını vurgulamıştır.”
BAŞLICA ESERLERİ
Mem û Zîn: Kürtçenin Kurmanci lehçesiyle 17. yüzyıl'da yazdığı ünlü manzum eseri. Konusu milattan öncesine dayanan ve efsaneleşen “Kerem ile Aslı” hikayesine benzeyen bir aşk hikayesidir.
Nubahar: Arapça – Kürtçe sözlük.
İman Akidesi : İman esaslarını Sünni mezhebine göre işlediği eser.
Çar Kuşe : Her bir mısra dört ayrı dilde (Arapça, Farsça Türkçe, Kürtçe) yazılan eserleri aşk, ayrılık ve kavuşma temalarını işler.
# # # #
Ürek ayrıldı menden sizde qaldı,
Gözüm saçlı gözel Nergiz'de qaldı,
Qonaq gelmişdim amma neyleyim ki,
Can ayrıldı ürek Tebriz'de qaldı.
#
Slaw u xweş.. Kurd edebitatı'nın en büyük şairi olan Ahmedi Xani'nin Mem u Zin mesnevisini okumak duyarlı bütün gençlerinin görevi olduğunu düşünerek mesnevinin bir bölümünü buraya yazmak istiyorum.
Mem u Zin'in hikayesi "Memé Alan" adıyla Kürt halkı arasında hayli yaygın ve eskidir. Bu hikaye milattan önceden bu yana halk arasında söylenen ve mitolojik nitelik kazanan bir destandır. Büyük ozan bu destandan ilham alarak o hikayeyi kendi çağının yaşantısına göre somut bir kalıba dökmüş, çağdaş bir uslupla yazmıştır. Bu suretle hem destanı kaybolmaktan kurtarmış, hem de Kürt Edebiyat'ına ölmez bir eser armağan etmiştir. Hani bu eserde Memo ve Zin'in aşkı etrafında çağının yaşantısını, o zamanın sosyal, kültürel ve idari durumunu da güçlü bir maharetle tasvir etmiştir. İyiliği, doğruluğu, suçsuzluğu, zayıflığı ve çaresizliği Memo ve Zin'in şahsında toplayarak; kötülüğü, dalkavukluğu, fitneciliği ve ikiyüzlülüğü de Bekir'de somutlaştırarak gözler önüne sermiştir. Aşağıda Mem u Zin'in bitiş kısmından kısa alıntılar yer almaktadır:
LVIII Hikayenin Sonu
..... Ey dost! Candan iyi adamların dostu ol, Ya da iyice iyi adamların düşmanı ol. Onlar iyidirler ve iyiliği bilirler, Onlar iyilikten başka birşey bilmezler. Sen onlara ne kadar cefa göstersen, Onlar candan vefa gösterecekler. Sakın kötü adamların dostu olma, Köpeklerin ne dostu ol, ne de düşmanı. Onların dostu olsan, seni kirletirler, Düşmanları olsan seni yaralarlar.
.......... LV Bu Rüya mıdır, Hayal midir? (Bu bölümde insan hayatı tasvir ediliyor.) Saki! Gel söyle bana ne renktir bu, Bu alem hayal midir, yoksa rüya mıdır? Onun asılsız olduğunu yorumlama, Onun hayal olduğunu tasvir etme. Başlangıcı gerçi hayat rengindedir, Ama hayatın sonu da ölümdür. Yani var olmayan bir varlıktır bu, Güzel yaratılışlıdır, ne yazık ki ölümlüdür bu, Felekler, unsurlar ve onlardan doğan tabiatlar, Bu tabiatlardan meydana gelenler ve felekler, Hep birlikte güzel bir şekilde ortaklık yaparlar, Hep birlikte çabucak birbirlerinden ayrılırlar. Ölümsüzlük cevherinin ipuçlarıdır, Yok olma hastalığının sermayeleridir, Bir kısmı ağırdır, bir kısmı hafif, Bir kısmı gizlidir, bir kısmı latif. Gerçi bizim soylarımız ve köklerimizdir, Dördü de bizim için yol göstericidir. Ateş sönerse, hava yok olur, Su kurursa eğer, toprak toz olur Değirmen gibidir felekler, Çarklıdırlar, devamlı dönerler. O değirmen daneleri insanlardır, Yer altında saklı olan, yumuşak un gibidirler. O daneler sırayla ve peş peşe, Devamlı dökülürler çuvalın ağzından. Dökülen her dane parçalanır, Bölünür ve öğütülür. Yeniden tekrar yoğururlar onu, Ateşe müstahak olan o kalp kalıbı. O kadar macera çektiği halde, Yine pislik mertebesine razıdırlar.
#
14 Ocak 2010 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder